Cumartesi, Haziran 25, 2005

I,Robot filminden bir sahne

Filmi izleyenler bilir,dedektif Del Spoonerun robo-psikolog Susan Kelvine neden robotlara güvenmediğini anlattığı bir sahne var.Sahnede dedektifin eskiden başına geçen bir trajik araba kazası anlatılıyor.Kazada dedektifimizin bulunduğu araba ve içinde 12 yaşında bir kızın bulunduğu araba ciddi bir şekilde hasar alır ve bulundukları konum nedeni ile iki arabada göle doğru batmaya başlar.Bu sırada olay yeri yakınından bir robot geçmektedir,robotların yapay zekasındaki en temel komut insanlara ne pahasına olursa olsun yardım etmek olduğu için robot olay yerine hızla gelir. Robot beyni iki arabadaki insanların kurtarılma olasılığını hesaplar ve 12 yaşındaki kızın kurtarılma olasılığı dedektifinkine göre çok küçüktür.Bu nedenden dolayı robot (dedektifin kızı kurtarması isteğine rağmen) dedektifi kurtarır.Dedektif kendisi yerine 12 yaşındaki kızın yaşaması gerektiğini ,insancıl olanın bu olduğunu savunur.Bu olaydan sonrada robotlara güvenini yitirir.

İşte güzel bir bilimkurgu eserinin salak bir romantizme yenilmesini görüyoruz burada.Çoğu insan bu sahneyi benim kadar garip bulmamıştır eminim.Ama bu sahnede anlatılan şeyler tamamen ZIRVALIK.

Dedektifin içine düştüğü durum onun rasyonal bir şekilde düşünme yeteneğini derinden etkilemiş galiba.Olayı robot ve dedektifin açısından basitçe inceleyelim öncelikle.
-Olay yerinde kaza geçirmiş iki araç ve içinde mahsur kalmış 2 insan var.
-İnsanların kurtarılma olasılığı gözardı edilemeyecek kadar farklı.
Bu 2 durum robotun yapay zekasına veri olarak girdiğinde yapılacak eylem bellidir.
Kurtarılma olasılığı yüksek olan insanı kurtarmak.
Robotumuzda bu eylemi mantıklı olarak gerçekleştiriliyor.
Dedektifimiz ise kurtarılma olasılığı düşük olanın küçük bir kız olduğunu,önünde yaşaması için uzun yıllar olduğunu belirterek,robotun kendisi yerine kızı kurtaraması gerektiğini düşünüyor.Robotta mantıklı seçim olarak kurtarılma olasılığı yüksek olan kendisini kurtardığı için robotlara karşı bir düşmanlık besliyor.Bu düşüncesini "robotlar akılsal hareket eder,kalpsel değil" diyerek beyan ediyor.


Cuma, Haziran 17, 2005

Rölativite hesaplarıyla alakalı fortran programları

Meraklısına programlar:

program relativity
!bu program hareketli cisme göre ölçülen zamanın genleşmesini hesaplar
real::t,tson,v,c
c=299792458
print*,"hareketli cisimde olculen zamani giriniz"
read*,t
print*,"haraketli cismin hizini giriniz"
read*,v
tson=t/sqrt(1-(v**2)/(c**2))
print*,tson
end program relativity


program relativity
!bu program verilen hızda hareket eden cismin boyunu hesaplar
real::l,v,lson,c
character(len=1)::a
c=299792458
do
print*,"cismin ilk boyunu giriniz"
read*,l
print*,"cismin hizini giriniz"
read*,v
lson=l*sqrt(1-(v**2)/(c**2))
print*,"cismin",v,"hizindaki boyu",lson,"m"
print*,"bir daha hesap yapmak istiyor musunuz?"
read*,a
if (a=="e")then
cycle
endif
if (a/="e")then
exit
endif
enddo
end program relativity

Çarşamba, Haziran 15, 2005

Bilimkurgunun misyonu nedir?

Yaklaşık 100 yıl öncesinden beri süregelen bilimkurgu akımı çeşitli evreler ve evrimler geçirdi.Bu gelişim evresinin kaçınılmaz sonucu olarak bilimkurgunun ne olduğu ,nasıl olması gerektiği gibi bir çok soru soruldu,çeşitli kişiler tarafından da bu sorulara uygun bir takım cevaplar ( genelde felsefeye dönen bir şelikde daha çok soru içeren cevaplardı bunlar) verildi.

İlk çıkan düşünce bilimkurguya geleceği tahmin etme misyonu biçiyordu.Genel olarak Jules Verne'den etkilendi bu akım.Sonraları gelecekte olan teknolojik gelişmelerin gelişim algoritmasının insanın hesaplama ve tahmin etme gücünü açan bir şekilde oluştuğu anlaşıldı.Her yeni buluş ve icat bu gelişim ve ilerleme hızını artırıyor ve yapısının tahmin edilemez bir hale getiriyordu.Bunun üzerine bu görüş terk edilerek bilimkurgunun gelecek hakkında spekülasyon yapma olduğu benimsendi.

Cumartesi, Haziran 11, 2005

Matrix ve Dune

Bu iki kaliteli bilimkurgu eserini ele alalım.Biri ilk kitabı 1965 yılında yazılan,bilimkurgu felsefe,politika gibi kavramları yoğun bir biçimde kullanan ve yorumlayan,en iyi bilimkurgu eserlerinden biri sayılan Dune.Matrix ise günümüz cyberpunk türünün en etkili sinema örneği.Matrix içinde yer alan gönderme ve aleogriler göz önüne alındığında tüm sinema tarihinin en kaliteli eserlerinden biri olduğunu söylemek pek abartı olmaz.Matrix'in anlamı matemetikde bildiğimiz matrisler-ki programlamada çok kullanılan bir yapı-ayrıca biyolojide geçen bir kavram olarak ,hücreye enerji sağlayan mitokondri yapısını çevreleyen sıvıdır.Sadece eserin isminin böyle göndermeleri olması onun ne kadar büyük olduğunu anlatmakta yeterlidir herhalde.
Bu iki eserin hikayesinde benzer sayılabilecek bir nokta var,ikisindede bir mesih hikayesinden bahsedilir.Dune da ki mesih kavramı Bene Gesserit okulunun genetik dölleme programı ile yaklaşık 90 küsür nesildir süren ve üstün bir şekilde geleceği görme yetisi olan erkek bir Bene Gesserit- Kwisatz Haderach yaratmaktır.Matrix de ki mesih kavramı ise matrix programının içinde ki hatadan oluşan ve ilginç bir şekilde matrix dışındada etkisi süren(bence bu noktada bilimkurgu ile pek uyuşmuyor) Neo isimli bir insan.Buraya kadar ki benzerlikler iki eseri bilen insanlar arasında bile pek şüphe yaratmadı.Çünkü mesih kavramı kullanım alanı açısından baya
yaygın,sadece çok hafif bir şüphe ile Matrix'in Dune dan etkilenmiş olabileceği kuşkusu doğdu,fakat Matrix'in çok dolu ve kaliteli bir yapım olması bu şüphelerin yeşermesine pek imkan vermedi.Dananın kuyruğunun koptuğu nokta ise Matrix Revolutions filmi idi.Filmde Neo'nun gözleri bir silah tarafından yaralanır ve fiziksel olarak gözlerinin kaybeder,ama matrix içinde üstün bir kişilik-ve matrix'in kendi yapısından dolayı-"görme" yetisini kaybermez.Dune daki buna benzer olay ise,serinin ikinci kitabı olan Dune Mesihi'nde geçer. Kwisatz Haderach özelliklerini taşıyan Muad'Dib gözleri kör edici etkisi olan taşyakan bombanın etkisine maruz kalır ve fiziksel olarak gözlerini kaybeder.Fakat oda görme yeteneğini kaybetmez.Bu şaşırtıcı benzerlik bazı çevreler tarafından-ki bu çevreler gerek Matrix'in çok popüler olmasından gerek de son filmin beklentilerin aşağıda olmasından dolayı seriye karşı antipatisi olan insanlardan oluşmaktadır.- Matrix'in Dune dan çalıntı (plagiarisim) yaptığını iddaa eder.Bazı ılımlı çevrelerse bunun çalıntı değil bir gönderme olduğunu ve mesih hikayelerinde bu tarz benzerliklerin olabileceğini belirtmişlerdir.Ben de ikinci grup mesubuyum.Matrix yapı olarak oldukça iyi düşünülmüş ve her yönden kalite çıtasının çok çok üstünde olan bir eser.Bu nedenden dolayı yönetmen Wachowski kardeşleri çalıntı yapmayla suçlamak kedinin uzanamadığı ciğere mundar demesi ile aynı değere sahip.Wachowskiler böyle kalitede bir eser yaratabildiklerine göre kuşkusuz çoğu bilimkurgu eserinide okumuşlardır,Dune serisininde bunun içinde olduğunu sanıyorum.Fakat iki benzerliğin tesadüf mü yoksa göndermemi olduğu ise çok tartışılabilecek bir konu.Filmlerdeki çoğu göndermeler ufak bir sahneyi veya bölümü içerir,Matrix Revolutions da olduğu gibi filmin bütününü etkileyen bir durumun gönderme olarak yapılmasının olasılığı azdır,fakat bu olasılığın azlığı kuşkuları canlı tutmaya yetecek kadar da fazladır, gönderme olabilirde olmayabilirde.Sonuç ne olursa olsun iki eserde bundan bir şey kaybetmeyecektir,aksine kaliteleri bir kez daha perçinlenmiş olacaktır.Birde düşük bir ihtimal olan Wachowskilerin Dune eserini okumamış olması durumu var.Eğer böyle ise kopmlo teorileri üretmekte usta olan beyinler büyük bir konu kaybedecektir.Fakat okumamış olsalar bile matrixde ki mesihin kör olma kavramı yer alabilirdi kanımca,bu tema Dune'a uyduğu kadar Matrix'in yapısınada uyuyor.

Cuma, Haziran 10, 2005

Uçan arabalar

Gelecekteki teknolojik gelişimlerin tahminini yapmak zor bir iştir. Tarot ya da kahve falı gibi metafiziksel yollara başvuramazsınız, bilimkurgusal bir gelecek tasviri için sağlam bilimsel temel bilgileriniz olmalı, gerçekçi ve analitik düşünme yöntemini başarılı bir biçimde uygulayabilmeniz gereklidir.
Gelecekte olabilecek teknolojik gelişmelere bu çerçeveden bakmaya çalışırsak, olabilecek teknik gelişmelerin ortak noktası basitlik ve maksimum olacaktır(olmalıdır).
Bilimkurgu filmlerinde çok kullanılan bir kavram olan uçan arabaları ele alalım. Peki, bu kavramın gerçekleşme ihtimali ve kullanışlılığı ne kadardır. Hemen söyleyeyim eğer yakın gelecekte bu konuda devrimci bir teknolojik gelişme olmazsa%0’a yakın. Bu kavramın geliştirilmesindeki yegane zorluk, uçma mantığına dayanmayan bir yöntem geliştirilmesi gerekliliğidir. Uçak ya da helikopter mantığına dayanan araç bir araba değil hava taşıtıdır, farklı bir mühendislik dalının konusudur ve ucuzda değildir.
Aklıma gelebilecek en olası düşünce yerden birkaç santimetre yüksekliğinde manyetik bir alan üzerinde giden taşıtlar olabilir. Yanılmıyorsam bu düşünce bazı hızlı tren ve prototiplerinde kullanıyor. Fakat böyle bir düşünceyi otoyola uygulamak şüphesiz çok zor ve karmaşıktır. Ayrıca trenle kıyasladığımızda bu proje inanılmaz pahalıdır.
Filmlerde görülen uçan arabaların bir zorluğu da aracın 3 boyutlu hareket etmesidir.Yerde giden arabaların 2 boyutlu hareket ettiğini göz önüne aldığımızda uçan araba kullanmak pek de kolay değildir.Ancak belli mesleğe dahil olan insanların kullanması daha uygun olabilir(Blade Runner filmindeki gibi).
Bana göre uçan arabaların üretimi imkansız değil fakat günümüz şartlarında gereksizdir.